Türkler ve Astroloji
OĞUZ KAĞAN, TÜRKLER VE ASTROLOJİ
İslâmiyet'ten önce Şaman Türkleri başta olmak üzere Oğuz Kağan Destanı'ndaki Türklerin köklü geçmişini, atalarını, yaşa yışlarını, devlet yapılarını, dillerini, gelenek ve göreneklerini an latan Oğuzname, diğer adı ile Oğuz Kağan Destanı, Türklerin yaşananları akıllarında tutarak nesilden nesile aktarması ile Türk kimliğinin açıklanmasıdır. Oğuzname, tüm Oğuz Türklerinin atası Oğuz Kağan'ın doğumunu, çocukluğunu, gençlik dönemini, verdiği mücadeleyi anlatır. Oğuz Kağan tahta çıkmasıyla “Uygur ların Kağanı” olarak kabul edildi ve çevresindeki tüm hâkimleri ve müneccimleri bir araya getirerek kendisi ile ilgili değerlendir melerde bulunmalarını istedi. Müneccimler, hazırladıkları yıldız haritasına göre Oğuz Kağan'ın şansının çok yüksek olacağını; kağanlığında çok başarılı olacağını, vatanının sınırlarının çok büyüyeceğini, ona karşı gelenlere boyun eğdireceğini, kendi ku rallarını kabul ettireceğini, kendi kağanlığından sonra kağanlığı nın oğulları tarafından devam ettirileceğini, kağanlık ve reisliğin onun nesli ile anılacağını ifade ettiler.
Oğuz Kağan, her şeyi kontrol altına aldıktan sonra herke si etrafına toplayarak büyük bir şölen düzenledi. Şölene Mı sır'dan katılan müneccimlere, hâkimlere ve yazıcılara bir ara ya toplanmalarını söyledi: “Hepiniz bir araya toplanın.
Tanrı, kudreti ile cihanı ne vakit yarattı? Adem neslinden öncesi ney di? Hazreti Nuh’a kadar onun soyundan kimler peygamber oldu? Nuh Tufanı’ndan öncesi ve bizim asrımıza kadar olan sü reçte neler oldu? Tarihi yazın; büyük tarih kitapları hazırlayın” dedi. Hâkimler, müneccimbaşılar, yazıcılar bilgilerini birleştir diler. Büyük emekler ve Yüce Allah’ın izni ile büyük bir eser oluşturdular ve bu kitaba Oğuzname adını verdiler. Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lûgatî’t-Türk eseri, Oğuznamelerin ilki olarak kabul edilmektedir. Bu eser, (XI. yy.) ilk ansiklopedik sözlük, antoloji ve dilbilgisi kitabıdır. Yazar, eserini oluşturan malzemeleri Türk boyları (Oğuz Türkleri) arasında dolaşarak derlemiştir. Eser, Oğuzlar hakkında çok önemli bilgileri içer mekle birlikte “Oğuz damgaları”nın günümüze ulaşmasında da çok önemli bir role sahiptir.
Bunun yanı sıra Oğuz Kağan’ın annesinin adının “Ay Ka ğan” olması, eski toplulukların, kainat ile canlı cansız bütün varlıkların yaratılışına dair sembollerle anlattıkları bazı dü şünceleri ve tasavvurları olduğunu gösterir. Oğuz Kağan’ın ev lendiği hanımlar ve bu hanımlardan doğan çocuklara verdiği isimler, evrenin yaratılışına dair önemli veriler olarak karşı mıza çıkmaktadır. Oğuz, önce gökten inen ışığın içindeki bir kızla evlenir ve üç oğlu olur. Bunlar “Bozoklar”dır ve Oğuz, onlara Gün, Ay ve Yıldız adlarını verir. Bundan sonra Oğuz, göl ortasındaki ağaç kovuğundan çıkan bir kızla evlenir ve bu hanımından da üç oğlu olur. Bu çocuklara da Gök, Dağ ve De niz adlarını verir. Burada iki temel unsur ortaya çıkmaktadır. Bunlardan biri Gün, Ay ve Yıldız’ın içinde bulunduğu “uzay”, diğeri Gök, Dağ ve Deniz’den oluşan “yeryüzü”dür. Oğuz’un ilk hanımı ve ondan doğan çocukları uzayı, ikinci hanımı ve ondan doğan çocukları da yeryüzünü temsil etmektedir. Bu duruma göre, önce Güneş, Ay ve Yıldızların içinde bulundu ğu uzay (makrokozmos) yaratılmıştır. Bu yaratılışta Gök Tanrı başlıca rol oynamıştır. Bundan sonra gökyüzünün, dağların ve denizlerin içinde bulunduğu yeryüzü, yani Dünya (mikrokoz mos) yaratılmıştır. Bu yaratılışta da “Yer-Su Ruhları”nın rolü ve etkisi vardır.
Türk kozmogoni anlayışı sadece destanlara değil, tarihin başka kaynaklarına da yansımıştır. Özellikle Göktürk Yazıt ları’nda, Oğuz Kağan Destanı’na sembollerle yansımış olan Türk kozmogonisinin daha açık ve net bir şeklini görmek mümkündür. Örneğin, Göktürk Yazıtları’nda evrenin ve canlı ların yaratılışı, “Üstte gök, altta yağız yer ve ikisinin arasında kişioğlu yaratılmış” ifadesiyle yer almıştır. Bu duruma göre, önce uzay, sonra yeryüzü, daha sonra da “insan” yaratılmış tır. Destanda, Oğuz Kağan'ın annesinin adı “Ay Kağan” ile ilk eşinden olan çocuklarının adları “Gün, Ay, Yıldız”, tamamen kozmik alemden seçilmiştir. Bunun nedeni, kozmik alemin (uzay) desteğini ve himayesini kazanabilmektir. Oğuz Kağan’ın hâkimiyeti ve üstünlüğü Bozok koluna vermesi, bu kola men sup oğulların büyük oğul olmalarından değil, annelerinin Ulu Hatun ve oğullarının da uzayı (Gün, Ay, Yıldız) temsil etme lerinden kaynaklanmıştır. Çünkü Türklerde, hükümdarın Ulu Hatun olmayan eşlerinden doğan oğulları, ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar, veliaht gösterilmemiştir. Türklerde, iktidar dahil olmak üzere pek çok konuda Güneş, Ay ve Yıldız gibi bü yük gök cisimleri, yeryüzündeki hayatı belirleyici bir unsurdur.
Tüm dünya milletleri gibi Türkler için de gökyüzü her zaman çok büyük önem taşımıştır. Türkler, göçebe bir hayat sürdürdüklerinden gökyüzünün gezegen geçişlerinin etkilerini incelemişler; kıtlık, kuraklık, mevsim değişiklikleri, doğa olayları, salgın hastalıklar gibi olayların ne şekilde ilerleyeceği ile ilgili araştırmalarda bulunmuşlar ve yerleşim düzenlerini buna göre yapmışlardır. Türkler, yıldız takvimleri hazırlamışlar; bu takvimleri, Güneş’in geçişleri ile yorumlayarak gökyüzünün rehberliğinden daima faydalanmışlardır. Türkler, zamanın belirlenmesinde 12’li devreleri kullanmışlardır. 12 Hayvanlı Takvimler, Göktürkler ve Uygurlar tarafından kullanılmıştır.
Türklere göre evrenin muhteşem bir düzeni ve uyumu vardır. Müzikte her bir notanın bir diğeri ile uyumu olduğu gibi. MÖ 583’de Çin İmparatoru’na gönderilen bir kayıtta “9. ayın 10. günü” ifadesi yer alır. Mete Han döneminde devletin yapılanmasında da gökyüzü önemli bir rol oynamıştır. Hun İmparato ru Mete Han, imparatorluğu gece ve gündüz gibi bedenimizde vücut organlarının 12’ye ayrılması; yılların bölümlerinin 12 olması gibi iki kısma ayırmıştır. Yıldızların gökyüzündeki ko numları, aylık hareketleri ile iyilikler ve kötülükler arasında bir bağ kurulmuştur. İdarecilerin sağlığı gibi pek çok konuda Os manlı'daki adı ile “eşref saati” belirlenmeye çalışılmıştır. Eski Türklerde 8 yıldız diye adlandırılan bir gruptan bahsedilir. Bu 8 yıldız grubunun insanlığa kötülük getireceği, bazı kötü olay ların habercisi olacağına dair yorumlara rastlanmaktadır. Bu grup, bazılarına göre Ülker Yıldızı’dır. 12 Hayvanlı Takvim’e göre, Türklerde evlenmek isteyenler arasında, çiftlerin aynı hayvan yılında doğmamış olmasına önem verildiği şeklinde görüşler karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca doğduğu hayvan yılına göre mensup olduğu burcun temsilcisi hayvanı öldürmediği de yine bilinmektedir. Her bir hayvanın temsil ettiği burca göre o yıla özellikler atfedilmiştir.
Bir diğer yönden; Hıtay ve Uygur gökbilimcilerine ve Arap ve Müslümanlara göre gün, gecenin başlangıcından ertesi gece nin başlangıcına kadar geçen süredir. Bunların dışında kalanların görüşüne göre ise gün, günün başlangıcından bir sonraki günün başlangıcına kadar geçen süredir. Bu gerçek “gün” ve “gece”dir. Güneş’in ortalama dönüş zamanı sabit; yıldızlar küresinin “felek-i azam’’ dönüş zamanına karşı düşer. Uluğ Bey’in Zîc-i Uluğ Bey adlı eserindeki çalışmalara göre ise, Güneş’in belirli bir noktadan Koç (Hamel) burcundan uzaklaşıp, tekrar o noktaya geliş süresi 1 yıl olarak kabul edilir. Gece ve gündüz süresini 10.000'e bö lerler ve her bir kısma “finik” derler. 1 Çağ 833/1 finik ve 1 keh 104 1/6 finiktir.
Gökbilimciler, gece ve gündüzü 12 eşit parçaya bölerlerdi. Hıtay ve Uygurlarda ise gece gündüz süresi 12'ye bölünür; her bölümü bir çağ olarak adlandırılırdı. Her çağ, 8'e bölünür ve her bir alt bölüme “keh” denir. Her çağ da farklı bir isimle adlandırılır. Zamanı belirlemek, mevsimler hakkında bilgi sahibi olmak için yapılan bu çalışmalarda gece ve gündüz 1. çağın 5. kehinde başlar. Bu nedenle Keşku (sıçan) çağının geçmiş diğer yarısı kalmış olur. Önemli dini ya da politik bir hadisenin, sel, zelzele ya da benzer bir doğal afetin oluştuğu gün takvimin başlangıcı olarak seçilir ve sonraki günler bununla ilişkilendirilir. Takvimlerin başlangıcı ülkelere göre değişir.